NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

2 Ağustos 2008

Prof. Dr. Uğur Eser - BİLİMİN AHLAKSIZLIĞA TAHAMMÜLÜ YOKTUR (CBT)

Cumhuriyet Bilim Teknik
01.08. 2008

Soruşturmayı yürüten üniversitenin suçun niteliğini göz önüne alarak verdiği “öğretim mesleğinden çıkarma” cezasını, intihal yapanın “geçmişteki iyi hali ve hizmetlerinin” gözetilmediği ve sanık lehine “takdir yetkisi kullanılmadığı” (md.16) gerekçeleriyle bozan ve “bir alt ceza verilmesi”ne hükmeden yargı kararları ne kadar etik?

Prof. Dr Uğur Eser, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitü Müdürü, eser_u@ibu.edu.tr

Benim tanıdığım en sahtekar bilimci, başka bir bilimcinin kitabından birkaç paragraf ve resim aşırıp eski bir üniversitenin fakültesi tarafından düzenlenen ödüllü bir yarışmaya sunduğu metne sokuşturan bir kişidir. Eserinden hırsızlık yapılan kişi de jüri üyeleri arasında bulunuyordu. Böyle bir kimse kendisiyle nasıl hesaplaşabilir?..İnsan ruhu böyle bir şerefsizliğe nasıl dayanabilir ? ” P. B. Medawar, Genç Bilim Adamına Öğütler, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları Dizisi, Çev: N.Arık, Mart 1994

Felsefeciler ve bilim insanları bize birçok noktada örtüşen “etik” ve “ahlak” kavramlarının toplum içinde bir arada yaşamayı olanaklı kılan değerler olduğunu, toplumsal bir varlık olan ve ahlaki değerlerle yaşayan insanın bu değerlere karşı sorumluluğunun büyük olduğunu öğretiyor (i).

Toplum içinde birlikte yaşamayı mümkün kılan bu değerler günümüzde artık etik ilkeler ve davranış kodları adı altında birer hukuk kuralı haline geliyor ve hepimize uyma sorumluluğu getiriyor. Bu ilke ve kurallara uyulmadığında, yani etik/ahlak dışı davranışlar olduğunda her toplum bu ilkelere uymayanlara maddi ve manevi yaptırımlar uyguluyor. OECD, AB ve Birleşmiş Milletler etik standartlar belirliyor, yayınladıkları raporlarda üye ülkeler için etik/ahlak dışı faaliyetlerle ilgili tavsiye kararı alıyor ve ülkeleri mesleki etik kuralların çiğnenmesine karşı yasal düzenlemeler yapmaya zorluyorlar.

Ülkemizde de pek çok özel sektör, sivil toplum örgütü, kamu kuruluşu (TÜBİTAK, Kamu Etik Kurulu) ve üniversiteler son yıllarda kendi web sitelerinde etik ilkelerin önemini belirten raporlar yayınlıyor, kendi etik komisyonlarını kuruyor ve etik/ahlak dışı faaliyetlerin önlenmesi için çalışıyorlar.

ETİK KAYGI HENÜZ YOK

Etik ya da aynı anlamda kullandığımız ahlak sözcüklerinin ülkemizde günlük konuşmalarda çok sık kullanıldığı söylenemez. Kamuoyu bu sözcüklerden ya bir kamu görevlisinin yolsuzluk, rüşvet, görevini kötüye kullanma gibi yasa dışı davranışları ortaya çıktığında bir gazete haberiyle ya da “rezalet artık diz boyu olduğunda” medyaya yansıyan akademik düzeydeki sahtecilik suçlamaları dolayısıyla haberdar olmaktadır(i). Oysa ülkemizde hemen pek çok meslek alanında ciddi etik/ahlak sorunların yaşandığı biliniyor ve üniversiteler de bunun dışında değil. Bu etik ya da ahlak ile ilgili özel bir durum olan ve bilimsel sahtecilik/aşırma olarak tanımlanan “intihal” için de geçerli. Her meslekte olduğu gibi bilim dünyasının da kendi sahtekarları var.

Sözünü ettiğimiz ahlak durumunun özel bir halini “intihal” (bilimsel sahtecilik/aşırma) olaylarında görüyoruz. Bu sözcük başkalarına ait eser, düşünce veya görüşleri kaynağını göstermeden, onları sanki kendi üretmiş gibi kullanmak/aşırmak anlamına geliyor. Suçun yaptırımı çok ağır. Yükseköğretim Kurumları Yönetici ve Öğretim Elemanları ve Memurları Disiplin Yönetmeliği meslek vakar ve haysiyetine uymayan, yüz kızartıcı ve utanç verici sayılan bu suçun yaptırımını “ğretim mesleğinden çıkarma” olarak düzenlemiş (md.11/a-3). Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) “başkasının eserini kendi eseri olarak gösterme” nin intihal suçunu oluşturduğunu kabul etmiş (md.71/3) ve bu suçu işleyen kişilere dört yıldan altı yıl kadar hapis ve ağır para cezası verileceğine hükmediyor.

Ne var ki, ahlaklı olmayı/yaşamayı yasaların, etik kuralların ve yaptırımların yeterince sağlayamadığı bir gerçek. Bilimsel ve kültürel geri kalmışlığın kıskacından çıkamamış, henüz kendi aydınlanmasını yaşamamış, bilimsel, akılcı, eleştirel düşünen, yenilikçi ve yaratıcı bireyler yetiştiren toplum olma düzeyine henüz gelememiş ülkelerde etik dışı davranışlara daha sık rastlanıyor.

Bu ahlak durumunun bilincine varamamış, bunu özümsememiş ve bir yaşam biçimi olarak içselleştirememiş toplumlarda, kişisel gelişimini tamamlayamamış, ihtiraslarının ve arzularının esiri olmuş, kifayetsiz yöneticilerden ahlaklı olmalarını beklememek gerekiyor.

Toplumsal düzenimizi oluşturan ve bir arada güven içinde yaşamımızı sağlayacak olan ahlaki değerlere en çok duyarlılık göstermesi gereken üniversitelerde bile böyle bir etik kaygı henüz yok. Hakkında bilimsel sahtecilik iddiası nedeniyle soruşturma açılmış, bu şeref ve haysiyet kırıcı fiili işleyen öğretim üyesi görev başındaki rektör tarafından korkusuzca himaye edilebiliyor ve idari görevlere atanmasında hiçbir sakınca görülmeyebiliyor.

Bu kişileri teşhir edenler ve sahtecilikle ilgili işlem yapan disiplin amirleri etkisiz hale getirilirken, haklarında sahtecilik nedeniyle işlem yapılanlar yasal boşlukları (zaman aşımı) kullanmak suretiyle ya da soruşturma/yargılama süreçlerini etkileyerek yasaların suç saydığı etik/ahlak dışı davranışı sürdürmeye devam edebiliyorlar. Nasıl oluyor da, bunca yasal ve kurumsal düzenlemelere rağmen bilimsel sahteciliğin önü alınamıyor? Neden sahtecilik yapanın/aşıranın yanına kar kalıyor?

KURUMLAR ETİK DEĞİL

Önemi üniversitelerimizde bile yeterince kavranmayan bilimsel sahtecilik konusunda yıllardır uyarılarda bulunan CBT’de konuya duyarlı bilimcilerimizin de işaret ettikleri gibi, görevleri kendilerine intikal eden etik olmayan davranışları açığa çıkarmak, sahtecilik iddialarını araştırmak ve sonuçlandırmak olan üniversite yönetimlerinin, YÖK’ün, etik kurulların ve yargının duyarlılıklarının zayıf olmasının ve olayların üzerine gidecek iradeyi gösterememelerinin etik/ahlak dışı davranışların önünün alınamamasında rolü büyüktür(ii).

Bilimde sahtecilik olaylarının artmasında, göreve atananlarda mesleki yeterlilik, basiret ve liyakat gibi nitelikleri aramayan kamu yönetimi anlayışının payının olmadığını söyleyebilir miyiz?

Utanç verici, yüz kızartıcı bu fiili işleyerek aslında büyük skandalların kahramanları haline gelen, aralarında rektör ve dekanların da olduğu yöneticilere yakın tarihimizde tanık olmadık mı?

Akademik kadrolara başvuracak kişilerde yurt dışı yayın ve atıf alma koşulunu titizlikle arayan üniversite yönetimlerinin, bir bilimcimizin yerinde bir deyişiyle “intihar” sözcüğü ile eşdeğer saydığı bu fiili işleyenler hakkında verdiği bir karar ya da kamuoyunun bilgi sahibi olduğu bir işlem hatırlıyor musunuz?i

Ya intihal suçunu işlediği gerekçesiyle öğretim üyeliği mesleğinden çıkarılan bir öğretim üyesi ile ilgili kararında, yargı organlarının, üstelik bu şeref ve haysiyet kırıcı fiil bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan “intihal vardır” şeklindeki raporlarla ortaya konmuş olmasına karşın, işlenen suçun ağırlığını ve kamu görevinin özelliğini göz ardı ederek beraatle sonuçlandırmasına ya da idarenin takdir yetkisini kullanarak “bir alt ceza”ya hükmetmesine ne demeli?

Soruşturmayı yürüten üniversitenin suçun niteliğini göz önüne alarak verdiği “öğretim mesleğinden çıkarma” cezasını, intihal yapanın “geçmişteki iyi hali ve hizmetlerinin” gözetilmediği ve sanık lehine “takdir yetkisi kullanılmadığı” (md.16) gerekçeleriyle bozan ve “bir alt ceza verilmesi”ne hükmeden yargı kararları ne kadar etik?

Konuyla ilgili sayısız gazete haberlerine, yapılan suç duyurularına, YÖK’ün de bilgi sahibi olduğu idari soruşturmalara karşın, üniversite yönetimlerine ve YÖK’e intikal eden intihal olaylarının sürüyor olması, etik bilinçten yoksunluğun, ahlak aşınmasının ve kurumsal yozlaşmanın ne boyutta olduğunu gözler önüne seriyor.

Toplumda etik sorunlara karşı kamu bilinci yaratılmadığı ve Üniversiteler, YÖK, etik kurullar ve yargı bilimde sahtekarlık yapanlardan hesap sormadığı sürece etik/ahlak dışı davranışların önü alınamayacaktır.

Etik/ahlaki değerler açısından sorunlu bir dönemde olduğumuza dikkat çeken Türkiye Etik Değerler Merkezi (TEDMER) Başkanı’nın “etik sözcüğü bile insanları korkutuyor, üye bulmakta zorlanıyoruz” şeklindeki sözünü hatırlatalım ve soralım:

Gerçekten etik deyince herkes neden kaçıyor ve etik sözcüğü neden korkutuyor?v

Kaynaklar:

v İnam, A “İç Ahlak Yaşamının Özellikleri, Sorunları”,CBT, no:984, 8-28 Ocak, 2006; Poyraz, H “Niçin ahlaklı olmalıyız ? Yerel Siyaset, Şubat 2002 (2).

2 Sayın Orhan Bursalı’nın CBT dergisinin 12. 01. 2002 (No:773) tarihli, bu başlığı taşıyan yazısını ve aynı derginin değişik sayılarında konuya duyarlılıkla yaklaşan değerli bilimcilerimizin yazılarını hatırlatmakla yetinelim.

3 Gölbaşı, O “Türkiye bilimsel sıralamada aslında kaçıncı sırada?” CBT, no:1103, 9 Mayıs 2008.

4 Koç, S ”İntihal” her yerde, Radikal İki, 31.10.2004

5 “Etik deyince herkes kaçıyor”, Cumhuriyet, 26.11.2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkür ederiz.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.